Çözülmezse neticesine herkes katlanır

Çözülmezse neticesine herkes katlanır

Kıbrıs meselesi temmuza kadar çözülmezse neticesine herkes katlanır

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İngiltere'ye yaptığı ziyaret dönüşü Kıbrıs konusunda Avrupa Birliği'ne önemli uyarılarda bulundu.

İngiltere'nin Kıbrıs'ta garantör ülke olduğunu belirten Gül, bu nedenle yaşanan sıkıntıyı İngiliz muhataplarına sıkça anlattığının altını çizdi. Temmuz 2012'de Rumların AB dönem başkanlığını üstleneceğini hatırlatan Cumhurbaşkanı, o tarihe kadar Rumların ikna edilmesiyle bir sonuca ulaşılabileceğini vurguladı. Aksi halde neticelerine herkesin katlanacağını ifade eden Gül, görüşmeler sırasında yaptığı uyarıları şöyle aktardı: "Eğer şimdi bir şey yapmazsanız, onlar bu haliyle bir de başkanlık yaparsa... Ondan sonra iki ayrı devlete gider, bizim tanıdığımızı siz de tanımak zorunda kalırsınız." Gül, gazetecilerle sohbetinde İngiltere ziyaretine ilişkin izlenimlerini de dile getirdi. Kendisini en çok etkileyen şeyin ne olduğu sorusuna şu cevabı verdi: "Türkiye'ye gösterdikleri saygı ve bunu açıkça belli etmeleri... Sarayın önündeki bayrakların bir hafta boyunca orada dalgalanıyor olması."

 

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İngiltere ziyareti dönüşü uçakta beraberindeki gazetecilere yaptığı açıklamalar şöyle:

Yoğun ama verimli bir gezi oldu. İzlenimleriniz nasıl?

Gerçekten tarihî bir geziydi. Olağanüstü bir önem verildiğine siz de şahit oldunuz. Her seviyede başta Kraliçe, bütün saray, sonra hükümet, koalisyonun her iki tarafı aynı ilgiyi gösterdi. Tabii heybe dolu olunca bu tip geziler iyi olur. Heybeniz dolu olmazsa farklı geçer. Şu çok açık ki, Türkiye'nin profili çok yüksek. Geçmişi, tarihi zaten zengin. Hepsi farkında. Sultanın yazdığı mektubu verdiğimde Kraliçe okudu tabii. İlk büyükelçimizi 1793'te göndermişiz, onlar da 1583'te... Şunu söyledim orada. O dönemde kendisine eşit kim vardı ki? Biz onlardan daha öndeydik. Herkes bunun farkında. Çağın iki büyük eş imparatorluk geçmişi olan, köklü devlet geleneği olan iki devletiz. Bugüne geldiğimizde, bugün de Türkiye'nin profili çok yüksek. Bu şartlar altında olağanüstü bir ilgi gösterdiler. Kraliçe hiç bu kadar kalmazmış yemeklerde. 'Tanıtmak istediğin kimse var mı?' dedi Kraliçe... Kendi ekibi de şaşırmış. Sultan Abdülaziz geldiğinde çalınan müziği çaldılar. Türkçe söylediler. Çarpıcıydı. Aynı mekanda ağırlandık. O gün sultan geldiğinde hava çok yağmurluymuş. Yağmurdan dolayı bazı programlar iptal edilmiş. 'O günden bugüne hava şartları değişmedi ama bizim sizinle ilişkilerimiz çok gelişti.' dedim.

Saray'da da kaldınız. Sizi en çok etkileyen ne oldu?

Samimi ve açık bir şekilde Türkiye'ye gösterdikleri saygı ve bunu açıkça belli etmeleri... Doğrusu çok duygulandıran bir tarafı var. Tabii ki devletler arasında nezaket icabı herkes ev sahipliği yapar, küçük büyük ayrımı olmaz. Çok açık ki özel bir ihtimam vardı. Sarayın önündeki bayrakların bir hafta boyunca orda dalgalanıyor olması.. Dolu dolu Türk haftası oldu Londra'da... Cameron'un Türkiye'yi bu kadar tanıdığını bilmiyordum. Bir saydı isimleri, bir sürü ili saydı... Üniversite öğrencisiyken sırtında çanta, Trabzon'u, Konya'yı bir sürü yeri gezmiş.

Cumhuriyetle monarşiyi mukayese ettiğinizde teamüller açısından ne dersiniz?

Şunda tereddüt yok. Kimsenin de o yöne çekeceğini tahmin etmem: Cumhuriyetle yeni düzen oturmuştur. Belki nostalji olarak bazı sanatkârlar, entelektüeller şey edebilirler ama Türkiye'de geriye dönüş talep söz konusu değil. Hatta hanedan mensuplarının böyle bir şeyi de söz konusu değil. Şu önemli, devletlerin yeri geldiğinde semboller üzerinden büyüklüğü ortaya çıkar. Şimdi sefahat, lüks lüzumsuz harcamaları kastetmiyorum tabii ki... Devletler büyüklüklerini gösterirlerken, geçmişlerinin bütün itibarını da yansıtacak şeyleri olmalı. Protokolde olsun, şekilde olsun, bir odanın düzeninde olsun... Bu, başbakanın veya cumhurbaşkanının odası olabilir. Bütün bunlar ülkenin büyüklüğü ve asaletiyle ilgili şeyler. Doğrusu bunları kaybetmiş vaziyetteyiz. Bazen öyle oluyor ki, bazen hiç geçmişi olmayan, sanki tarihe damgasını vurmamış, yeni ortaya çıkmış bir devlet gibi davranışımız oluyor. Doğrusu Türkiye'ye karşı haksızlık. Silahlı Kuvvetler'in, Kara Kuvvetleri'nin, Danıştayların tarihine baktığınızda yüzyıllar geriye gidiyor.

GEÇMİŞİMİZİ İHMAL, BİZİ KISIRLAŞTIRIYOR

Bunlarda en çok duyduğum laflardan birisi 'legacy'[tarihî miras]. Bizde çok unutulmuş, değeri bilinmeyen şeyler, halbuki böyle olmamalı. Bugün kimse cumhuriyetten farklı düzen şeklini düşünmez. Ama biz bazen bugüne vurgu yaparken öyle oluyor ki, o büyük geçmişimizi ihmal ediyoruz. Noksanlık... Bu bizde bir kısırlaşmaya neden oluyor. Sanatta, kültürde ortaya büyük insanlar çıkartamıyorsak bunda büyük etkisi var. Bunları keşfetmemiz, kazandırmamız, yeri geldiğinde bunları stilize edip modern dünyaya en iyi şekilde sunabilmemiz lazım. Bizim hazinemiz bunlar, niye sunmayayım? Bazen insan hayret ediyor doğrusu. Her şeyi vasatta ayarlıyoruz. Bu kadar olmaz. Bu, işimize de, binamıza da, şehirlerimize de yansıyor. Ümit ederim bundan kurtuluruz. Öğle yemeği yediğimiz gemi Trafalgar Savaşı'ndaki gemi. 17. yy'dan kalma. O günden bugüne gemi orijinal haliyle duruyor. Savaştan çıkıp bugüne kadar duran tek gemi. Gemiyi ve kaptanı Lord Nelson'un odasını gezdirdiler. Onun bir üniforması var. Burada çok büyük bir ay-yıldız var. Hangi sultan verdi bilmiyorum. Birkaç madalyası var ama en büyük madalya Osmanlı ay-yıldızı. Onlar biliyorlar ve onun için çok saygı duyuyorlar. Yapmacık bir şey değildi. Amiral konuşmasını yaptı, Nelson'un Türk nişanından bahsetti. O kadar insanın içinden tanınması Osmanlı nişanından tanınıp tek kurşunla vurmuşlar diye anlatılır. Amiral'e sordum. 'Kesin bir şey söylemek mümkün değil, yüzünden de tanınmış olabilir.' dedi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.