Canım çekti ben de yazdım (4)

Canım çekti ben de yazdım (4)
Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan Merhaba Gazetesi için bir yazı kaleme aldı.

Mehmet Baykan

Canım çekti ben de yazdım (4)

Bundan bir önceki yazımın bitimini, “Laf lafı açarken, konudan konuya geçerken, “Salma Helil”den bahsederken, bizim çarşının, yani “Ahmet Efendi” çarşısının gülü, Hakkı'nın da “Hakkı”ını vermemek, ondan sözetmeden geçmek olmaz. Anlayacağınız haftaya da burdayız efendim” diyerek noktalamıştım. Buradan yola çıkarak, sadece “Ahmet Efendi” çarşısının değil, Dolav mahallesinin, dolayısıyla Konya'nın gülü Hakkı'yla devam edelim.

Başında devamlı taşıdığı ve nereden  bulduğunu bilmediğimiz polis şapkası ve elinden düşmeyen bekçi düdüğü ile akşama kadar pasajın önünde bir o yana bir bu yana gidip gelip düdük öttüren bir garip Hakkı'mız vardı bizim. Kendince numaralar yapıp esnafı korkuttuğunu zanneden ve korkmuş gibi yapmanız ile mutlu olup kahkahalar atan, ikram ettiğiniz bir bardak çay ve bir sigara ile kendinden geçen, yanan sigarayı ağzının içine alıp geri çıkartarak akrabosi yapan garip Hakkı ne hikmetse bir dükkan duvarında asılı tezgahında dini kitaplar satan ve geleni gideni elini öpeni hiç eksik olmayan Hoca babasını hiç sevmez ve hatta bazen babasına karşı saldırganlaşırdı. Kimbilir belkide iç dünyasında mevcut halinin sorumlusu olarak babasını görüp hıncını alamaya çalışırdı!

Esnaf dükkanlarının olmazsa olmazıydı piknik tüplerin üzerinde öğleye doğru aş kaynaması. Mevsimine göre patlıcan, fasulye veya patates yemeği hazırlığı, kuşluk vakti başlar bir taraftan müşterilere bakılırken, diğer taraftan malzemeler hazırlanıp dükkanların önünde tencereler kaynamaya başlardı.

tarihi-bedesten-3.jpg

Tencerinin içine az da olsa kıyma, kuşbaşı da girdi mi tadından yenmez olur veya yarım kiloya kıymaya yumurta kırıp, soğan domates doğrayıp, ister “melemen” deyin ister bizim “Ahmet Efendi Çarşısı” tabiri ile “kendim buldum” deyin pratik hazırlanmış yemeğe ekmeği banarak yemenin, daha doğrusu löpür löpür mideye indirmenin lezzeti 'fırın kebabında yoktu' desem yeridir.

İşte böyle şaka kaldırır komşusunun kapının önünde kaynayan tenceresine çaktırmadan bir avuç kırmızı biberi boca eden ve tam sofraya oturulduğunda kapıda görünüp 'buyur seni de yiyelim' davetine, 'sağolun ben tokum' diyerek icabet etmeyip bir lokma alanın 'yandım Allah' diyerek çeşme'ye koşuşunu seyreden muzip amcalarımız da vardı.

Ya da kasapta içi hazırlanıp “Eski Garaj” tarafında fırında yaptırılan etliekmeği, taze bebek taşır gibi hassasiyetle getirip tam sofra kurulduğunda çıkıp gelen müşteriye kimin kalkıp bakacağı ve kalan soğuk etliekmek ile karnını doyuracağı gibi bir sıkıntı hep yaşanırdı bizim dükkanda.

Laf aramızda kalfa ve çırakların hiç sevmediği müşteri öğlen yemek sırasında ve akşam tam dükkanı kapatma anında gelen müşteriler olup onlara karşı pek de iyi niyet beslenilmezdi!! Muziplikleri ile ünlü bir çarşı esnafının işlerin durgun olduğu bir ikindi vakti beş altı kişinin dükkan önünde oturarak sohbet ettiği bir sırada alimünyum tencere içine patlayıcı torpil doldurup hemen yanıbaşlarında patlatması ağır bir şaka olarak durur hatıralarımızda. Ya da üç ayların başlangıcında güzel geleneklerimizden birisi olan şivlilik günlerinde mahallelerden çarşıya şivlilik toplamak için gelen çocukları arkasına takıp yan komşusunun dükkanının içerisine bir paket sakızı atarak, hayvanat bahçesinden kaçan bir “Fil”in züccaciye dükkanına girmesi gibi bir şey olurdu. Çocuklar tek bir sakız için dükkanın altını üstüne getirirlerdi.

mb-20.jpg

Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz “Ramazan Ayları”nda şehrin efsanelerinden “Efe Hasan” reisliğindeki meczuplarını bağ evine davet edip, iftarı yaptırıp diş kiralarını da verdikten sonra bir türlü kalkıp gitmemeleri üzerine ev sahibinin bunları bahçede sıra sıra dizip trencilik oynatma bahanesi ile bir iki döndürüp açık bıraktığı kapıdan dışarı çıkartıvermesi ince bir esnaf zekası ürünüdür.

Helal kazancın, sabır ve sebatın olmazsa olmazı dükkanların erken açılanı makbul olup “işte sabahın, aşta sabahın” deyimi şimdilerde biraz sekteye uğramış durumda herhalde. Televizyonun ya da bu kadar çok kanalın olmadığı zamanlarda erken yatıp, sabah namazını çarşı camilerinde kılarak “Bismillah” deyip dükkan açmak fazlası ile o günlerde kalmış olsa gerek.

Son yıllarda haftada bir olsa da cuma sabah namazlarını “Kapı Cami”sinde kılıp “Kaşıbeyaz”da çorbasını içen ve işyerine geçen arkadaş gruplarının çoğalmaya başlaması gerçekten sevindirici.

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum