Cambaza bakma
Toplumun büyük çoğunluğu, bir çürümenin yaygınlığı konusunda hemfikirdir sanırım.
Süreçte; bizim ağır ağır, hazmederek kötülüğe, çirkine, zafiyetlere karşı frenlerimizin aşınmasının, algılarımızın değişmesi ve değerlerimizin içeriğinin boşaltılmasının da büyük rolü vardır. Esasen dinî bağlar zayıflamıştır, ama kişi hâlâ dindar kaldığını zanneder.
Bu tereddiyle ilgili, çok çeşitli örnekler önümüzdedir. Cinsî ahlâkın yok edilmesi, sapkınlığın artışı, gelinen noktada pay sahibi hususlardan biridir.
Basından topladığım bazı haberleri paylaşayım önce:
“Gay ve Lezbiyen Filmleri festivaline onay verildi.” (27. 09. 2004, Vakit)
“Iğdır valisi açıkladı: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldi” (23.11. 2005)
“Aile sağlığı adı altında bazı okullarda kızlarla erkekleri aynı sınıfta oturtarak ‘eşcinsellik dersi’ verildi. Tepki gelince uygulama durduruldu.” (16.03.2007)
“Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli 2007’de açıldı.” (31.05.2007)
Gazeteci Ezgi Başaran’ın; ABD’nin eşcinsellik konusundaki, az gelişmiş ülkelere uyguladığı baskıdan, Obama’nın tarihi konuşması ve bizim geri kalmışlığımızdan(!) yakındığı bir yazısından:
“Amerikan Dışişleri Bakanlığı uzun süredir yılda birkaç kez siyasi turlar düzenliyor.(…) 19 farklı ülkeden gazeteci gurubu çağırmışlar. “Konu eşcinsel hakları." Davetli gazeteciler bu konuda azgelişmiş ya da gelişmeye pek niyetli gözükmeyen ülkelerden seçilmiş.(…) Bugüne kadar hiçbir ABD başkanı (Obama) eşcinsel evliliğini ve haklarını böyle savunmamıştı” (6.06.2012)
Ermenilerden özür gibi, PKK’nın ve temsilcilerinin mesela Apo, mesela Demirtaş’n şirinleştirilmesi, mesela örgütün çözüm sürecine ve ABD önerilerine bağlı olarak terör listesinden çıkarılması adımları gibi, bu konuda da ev ödevlerimizi yapmakta gecikmedik.
Alenileştirme, normalleştirme, yapılan desteği “ama eskiden de vardı” diyerek küçültme, gizleme ve nihayetinde çirkinleştirmeye fütursuzca devam edildi. İçsel dünyalardaki tahribatı bir düşünün. Basın yoğunlaşan özendirici haberleriyle, kamuoyunu zaten hazırlıyordu. Eşcinsel evliliklerine de hazır olmak gerekti.
Ve Türkiye, muhafazakâr AK eşcinsellerle tanıştı. Yine medyadan:
“AK Parti LGBT Bireyleri” adıyla kurulan “Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Maltepe mitingine katılan AK LGBT üyeleri, miting alanında duydukları en kötü ve kaba tabirin “bunlar sanırım gey”, “gey bayrakları mı?” şeklinde olduğunu söyledi.”
İslâm ülkelerinde böyle dergilerin neşredilip neşredilmediğini bilmiyorum. Fakat lider Türkiye’den, Obama’nın alnımızdan öpeceği şerefli(!) bir ilk. Muhafazakârlarımıza nasip olacakmış demek ki.
“Eşcinsel özgürlüğüne büyük bir destek olarak, Türkiye’nin ilk gay dergisi piyasaya çıktı. (5 Ağustos 2014)” (Her aileye 4 çocuk nasıl gerçekleşecek, hadi bakalım)
“Grubun kurucularından Kerem amaçlarını hedeflerini Milliyet’le paylaştı. “Heteroseksüel kesime Ak Parti’ye de oy veren LGBT bireylerin varlığını kabul ettirmek için bir araya gelip görünür olmaya karar verdiklerini belirten, daha önce de Ak Parti teşkilatında yer aldığını anlatan Kerem, insanlara sosyal medyayı kullanarak ulaştıklarını belirtti. Cinsel yönelimini açıklayan çok fazla Ak Partili birey olduğunu söyleyen Kerem, şunları kaydetti: “Grubumuzda Ak Parti’de çok etkin isimler de var. Oluşumumuz ilk kurulduğu günlerde Ak Partili bir belediye başkanımızdan tebrik mesajı aldık.”
Bu da TYB Akademi Dergisi, Çağdaş İslâm Düşüncesi sayısından, Ercan Yıldırım’ın “İslâmcı Kadının Kusursuz Cinayeti” başlıklı yazısından:
“Ünlü gece kulüplerine giden başörtülüler (Miraç Zeynep Özkartal-Selin Ongun röportajı-Milliyet, 01. 01. 2011) olduğu gibi Gay-Lezbiyen Derneğinin denetçiliğini yapan kendisi de lezbiyen olan tesettürlüler de günümüzün önemli vakıalarından.(Gay-Lezbiyen Derneği’nin Türbanlı Lezbiyen denetçisi’, Şermin Terzi, 26.08.2007)” (TYB Akademi, sayı 4, Ocak 2012)
Söylemlerimiz değil, icraatlar önemli. “ Genç nesil, çocuklarımız” derken, onları nasıl koruduğumuz belli. Bayrak, Kur’an söylemi, sadece reklâm propaganda filmlerinde kalıyor demek ki.
Gazeteci ordusuyla, Cuma namazlarına, türbe ziyaretlerine gitmek, yöneticilerimizin dinî kökenleri ya da okulları değil, derin bir yozlaşma, elim bir dönüşüm ve değişimin pençesine nasıl düştüğümüz; Kutsal Kitabı nasıl hiçe sayıp geçersizleştirdiğimiz, İlâhî Sözlerle nasıl alay ettiğimiz.. duble yollarla “cambaza bak’larla” milleti oyalarken, hangi şerre pisliğe vesile olup beslediğimiz, göz yumduğumuz, hangi uçurumlara sürüklediğimiz, hangi sapkın yolları açtığımız önemli.
Biatten falan söz ediliyor da, buyurun bakalım din işlerinde, inancınızda samimiyseniz, “muktedire” biat ediniz.
………
YOLU KONYADAN GEÇEN ULU HATUNLAR
TYB Konya Şubesi’nin ilgi çekici programlarından biriydi. Araştırmacı yazarlarımızdan Nezahat Bekleyiciler hanımefendinin, kitabıyla aynı başlığı taşıyan konuşması, farkına varmadığımız bir konuyu gündeme getirmesi bakımından mühimdi.
Çoğu Konya’da metfun, gölgede kalmış ulu kadınları anlatırken yazar, geri plandaki bazen pek hazin olabilen hikâyelerine dikkati çekerek, kadının yazgısının fazla değişmediğine işaret etti. Ve bize ulu hatunları yaklaştırdı, olayı daha somutlaştırdı.
Araştırma eserleri yazmanın zorluklarına; “kurgu serbesttir” diyerek, rastgele yazıp, tarihî-dinî şahsiyetlere haksızlık yapılan kimi romanlara değindi. Araştırmacı, aylarını belki senelerini sarf ediyordu, bir dönemi, şahsiyeti, gerçeğine sadık kalarak dile getirmek için.
Bazı romancılar ise, bir çırpıda onca emeği ziyan ediyor, vebalini hiç düşünmeden, popülerliğe dayanarak, yeniden bazen asılsız bir şekilde tarihî şahsiyeti inşa ediyor, önümüze getiriyordu.
Şuurlu bir hayat yaşamak yönünde, ulu hatunlar hepimize örnekti. Kültürümüzdeki zarafet, incelikler de aktarılmalı, özümsenmeli ve taşınmalıydı.
Nezahat Hanım’ın “Yolu Konya’dan Geçen Ulu Hatunlar” kitabını özellikle tavsiye ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.