Recep Çınar

Recep Çınar

Bir önceki Ramazan'ı arıyoruz

Bir önceki Ramazan'ı arıyoruz

Konya'da Ramazanlar bir başka olurdu...

Her yeni Ramazan ayı bir önceki Ramazan ayını aratıyor...

Geçen sene çok daha hareketli, çok daha albenili ve çok daha aksiyonu olan Ramazan'dan bu sene eser yok...

Ramazan aylarında en büyük keyfim, iftara 2-3 saat kala mutlaka “Türbe Önü”ne gider, Sedirler'den  büyüğümüz, abimiz Abdulah Savanç'la (Aboç) buluşur, sonra Aziziye, Bedesten, Kunduracılar İçi, Kapı Cami, eski Bit Pazarı ve son olarak Kadınlar Pazarı'na uğrar, yeniden “Türbe Önü”ne geliriz...

“Türbe Önü”ne geliş nedenimiz açık ve net...

Acaba mahalleden eski bir eşi-dostu, akrabayı ya da okul arkadaşlarını görür, iki satır da olsa lafın belini kırarmıyız...

Çünkü, yıllar sonra böyle bir Ramazan gününde ilkokuldan arkadaşım Himmet'la karşılaşmış, sohbet etmiş ve onun “Oscar”lık  hikayesini yazmıştım...

“Nesrin Diker Öğretmen”imizle ilgili anlatıkları tüylerimi diken diken etmiş, acayip duygulanmış, gerçekten ağlamamak için kendimi zor tutmuştum...

Hikaye uzun...

Google girerseniz bulursunuz o yazıyı...

“Nesrin Diker Öğretmen” başlıklı yazımda, Sedirler gibi ötelenen bir semtin yiğit bir çocuğunun  öğretmenine olan sevdasını yazmıştım...

Evlenmiş, ama çocuğu olmamış...

Birgün “Yarabbi bana bir evlat ver, kız olursa ismini ilkokul öğretmenimin ismini koyacağım, onu okutup öğretmen olması için de elimden gelen çabayı göstereceğim” diye dua etmiş...

Duası kabul olmuş Himmet'in...

Allah ona 20 yıl sonra bir kız çocuğu vermiş...

Himmet, kızının ismini Nesrin koymuş, çalışmış, çabalamış okutmuş biricik kızını ve öğretmen olmasını sağlamış...

Anlayacağınız: Himmet'in kızı Nesrin bugün bir öğretmen...

xxx

Evet...

Acaba Himmet gibi eski bir arkadaşımı görür, eski günlerden konuşur, sohbet edermiyiz diye Ramazanları Konya'nın tarihi yerlerinde  geçirmeye özen gösteririm...

Özellikle “Türbe Önü”nde...

Bazı arkadaşlar ısrarla “Mevlana Alanı” deseler de, ben de ısrarla “Mevlana Alanı” demeyeceğim, çünkü orası bizim “Türbe Önü”müzdür...

Neyse...

Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum...

Çok eskiye gitmeye gerek yok...

Geçen seneki Ramazan'ın bile tadı yok bu Ramazan...

İlk haftasını geride bıraktık, şehrin en canlı, en heyecanlı, en aksatalı çarşılarına, deyim yerindeyse  bir ölü toprağı serpilmiş gibi...

Ne alan var, ne satan...

Ne cayırtı koparan, ne gürültü çıkaran, hiç kimse yok...

Kapı Cami altında “Hazır Elbiseci”lik yapan mahalleden, yani Sedirler'den  bir arkadaşım var... 

Tahir Deniz...

Hemen hemen Ramazan ayı içerisinde hergün olmasa da 3-5 gün mutlaka selamlaşır, hal hatır sorarız...

Tabi ki işlerini de sorarız...

Önce “şükür” der, sonra da “bugünde masrafı çıkardık” diye ekler...

Ama, ne işlerin eski tadında olduğunu, ne de Ramazanların eski Ramazanlar gibi olduğunu söyle(ye)mez...

Çünkü, gerçekten eski tadı yok...

“Mahalle fırınları önünde sıcak pide kuyrukları” diyecem, ne mahalle kaldı, ne mahalle fırını...

“İftarlar için özel programlar” diyecem, araki bulasın...

“Hısımlar, akrabalar, komşular arasında iftar davetleri” diyecem, ne bağ kalmış, ne bağbancı, ne hısım ne akraba...

Gümbür gümbür “davul” sesi diyecem, nafile...

Çünkü, davulcular da çağa ayak uydurmuşlar, Tarkan'ın, “seni gidi fındıkkıran, yılanı deliğinden çıkaran, kaderim püsküllü belam, yakalarsam muck muck”unu çalıyorlar...

Sözün kısası; eski Ramazanları arıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi