Bilim insanının yanılgı girdapları
Bir topluma ait olmak ve de birçok toplumu tanımak insanın anlam ve anlamlandırma çabasının genel boyutudur. Bir bilim insanından; bulunduğu toplumdaki kurumların işleyişinden ve ilişkilerinden az ya da çok haberdar olması beklenir. Bulunduğu toplumdaki bireylerin davranış kalıplarından haberdar olması beklenir. Bu bağlamda bakıldığında bir bilim insanı; kendi yaşadığı dönemdeki insanların, ait olduğu ülkenin sorunlarına çözüm üretmek için uğraş veren bir aydın kişidir. Böyle bir bilgi insanından en genelde beklenen, kendini ve diğer bireylerin ‘kendini gerçekleştirmesine’ destek olması, katkıda bulunmasıdır.
Bilim insanının yanılgı girdapları limana çıkaramadığı gemilerle doludur. Bir aydın kişinin durduğu yer, statü önemlidir velakin geldiği yeri de bilmeli görmezden gelmemelidir. Vardığı yerin bir yoldan, bir süreçten, bir emekten belki de bir ‘çile’den geçtiğini aklından çıkarmamalıdır.
Bir aydının en büyük yanılgılarından en büyüğü ‘kibir’dir. ‘Fildişi kuleden bakmak’,elitizm hastalığıdır. Bir nevi herkesi küçümseyip kendini farklı görmektir. Topluma ve onun sorunlarına yabancı, yalın bakmaktır. Burada bilim insanının uçurumu söz konusudur. Bu uçurum sorunları çözmekten ziyade öldürür yada sakat bırakır. İmam Gazali, Faysalu't-Tefrika (İman ve küfür Çizgisi) eserinde der ki: “Küfür ile imanın mahiyetini ve tarifini, hak ile dalaletin sırlarını ve sınırlarını, kalpleri mal ve makam sevgisi ve kaygısı ile kirlenmiş kimselerin idrak edemeyeceği bilinmelidir.”
Bilim insanının en büyük sorunlarından biri de ‘dindar’lıktır. Bilimsellik adına! yavan kavramlarla, gerçek değerleri ve kavramlarını kullanamadan yüzeysel ve kitaplar dolusu soyut yazılar… Yaşadığı dinine, inancına -tarafsız kalma uğruna- ideolojisiyle ters düşme pozisyonudur. Dindar olmasının, bilimin ilerlemesine yapacağı katkıya, üretkenliğe ne engeli olabilir? Bu insan ideolojisiyle, inancıyla, kişiliğiyle ve kimliğiyle ‘insan’dır. Akletme melekesini, irade hürriyetini kullanabilme becerisine sahip kimsedir ‘aydın’ kimse. Sosyal hayatta dünyevi sorunlara çözüm ararken ve üretkenliklere yön verirken bilim adamının ‘din anlayışı’ buna nasıl engel olabilir ki? Sırf pozitivizm adına bilimselliği dinden soyutlamanın kime ne katkısı olmuş olabilir? Daha açıkçası böyle bir ‘aydının sapması’na neden olur bu durum: Söylemesi gerekene kendisini sınırlamak, sonra da orada bilimsellik adına patinaj yapmak, lafı güzergâhından başka bir yerlere götürmek durumunda kalır.
‘Modernlik girdabı’ da ayrı bir sorun bilim insanı için. Modernliğin Çıkmazı* adlı bir kitapta yazar şunları anlatıyor “Modern dünya bir ikileme yakalanmıştır. Modernlik, kendi kültürel ve düşünsel temelini erozyona uğratmaktadır. Toplumsal değişim ile düşünsel muhalefetin birleşmesi, bu toplumsal değişim ve düşünsel akımları mümkün kılan, dünyayı yorumlama biçimlerinin altını oymaktadır. Modernlik hızla ilerliyor, ancak biz onu gittikçe daha az anlıyoruz; doğasına ve istikametine inancımız daha da azalıyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki en büyük mesele, modernliğin ikilemi ve bu ikilemle nasıl başa çıkılacağı sorusudur; bu, gelecek yıllarda daha da derinleşecek ve ağırlaşacak bir sorudur.” Bilimsellik adına, modernlik girdabında boğuluyor, Teknik ve bilgi gelişiminden çekiniyor. Burada yorum olarak şu denebilir: Modernlik olgusu; içinde yaşadığın çağa uygun bilgi ve teknik uygunluğuysa bunun bilim insanının paradigmasına, hakim kültürüne, bakış açısına ne zararı olabilir ki.
Bilim adamının sığlığı sorunu bir diğer sorun. ‘Aydın insan’ için ortam hep aynı ise, aynı ortamdan beslenirse sıkıntılıdır. Bu kişinin kendine hayrı yoksa, kendini ışıtamıyorsa, toplumu nasıl aydınlatacak! İnsan hep ayni ortama izole olmuşsa, aynılaşır, aynı şeyler insanı sıradanlaştırır. Aydın insanı batının ya da doğunun büsbütün kendine çekmesine izin vermemeli. İlim ve Kültür beslenmesinin zehirli olmaması için şu ayete kulak vermelidir. “Ey iman edenler! Eğer Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size, iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış/bir nur verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfâl Sûresi /29)
Bilim adamının doğrudan ya da dolaylı bir sorunu da doğulu-batılı olma sorunu. Batılı mı olacak doğulu mu? Yahu nerede olacaksan ol! Ama bu durumun tarafsızlığına gölge düşürmesine izin verme. Neyi çözeceksen artısı ve eksisiyle söyleyebil. Bilim insanımız şu aydın kimselerin sözlerine de kulak versin! Attığı düşünce adımlarını temkinli yapsın. Muhammed İkbal; ‘Batı kalbi, Doğu aklı öldürdü.’ Cemil Meriç; ‘Batı’dan gelen hiçbir ‘izm’ masum değildir.’ Nuri Pakdil: Boynumuz ağrıdı batıya bakmaktan.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.