Belediye başkanlarının yakası...!
Karahanlı Devleti zamanında yaşamış olan Yusuf Has Hacib, Türk dili ve edebiyatı için temel bir eser olan Kutadgu Bilig (Kutlu kılan bilgi) kitabıyla ilk siyasetnameyi yazan isimdir…
Yusuf Has Hacib eserinde, hükümdarın devlet makamları için işinin ehli kişileri seçmesi gerektiğini belirtirken:
“Tanrı bir kimseyi mesut etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkârlar verir. Eğer yükselttiğini tekrar düşürmek isterse, ona gün göstermeyen hizmetkâr verir. “der.
*
Nuşirevan’ın veziri Büzürcmihr’e bir gün; “İçlerinde senin gibi bir bilgin, akıllı bir filozof olduğu halde Sasanî hükümdarlarının saltanatı neden çabuk yıkıldı?” diye soranlar…
Büzürcmihr; “Onlar büyük işleri küçüklere ısmarladıkları için böyle bir sonuçla karşılaştılar.” der.
*
Belediye Başkanları’nın yakası bir nevi elimizde.
Projelerini eleştiririz, para harcama eğilimlerini tartışırız, yaşam tarzlarını didikleriz, sokakta, çarşıda pazarda denk getirdikçe vatandaş olarak ayaküstü de olsa laf sokarak, kısmi de olsa hesap sorarız… Yakınına, akrabasına torpil geçmişse sosyal medya başta olmak üzere medya olarak ipliğini pazara çıkartırız…
Linç ediveririz.
Mahallemize yapılanlar, genel kanaatlerimiz üzerinden sandıkta oyla cezalandırır ya da ödüllendiririz...
Hukuk önünde çokça olmasa da siyaseten bir bedel, bir hesap öderler…
*
Belediye başkanları kadar hatta zaman zaman daha büyük bütçelere hükmeden, belediyelerden daha fazla şehirlerde istihdamı olan bir imza ile milyonları harcayıveren Üniversite yönetimlerinden, rektörlerden sokakta kimse hesap soramaz, lafını sözünü bile etmez…
1 milyar (katrilyon) Türk liralık bütçeleri olan şehirde üniversiteler var…
Milyarlık (katrilyon) bütçelerin nasıl çar-çur edildiğini varın siz hayal ediverin.
Yağı bol bulanın sağına soluna sürdüğü misal…
*
Özel Üniversitelerin mütevelli heyetleri ve yönetim kurulları marifetiyle kar-zarar dengesi güdülerek, neredeyse kılı kırk yararak yönetildiğini biliyoruz… Aksi durumda ayakta kalmaları mümkün değil…
*
Ama devlet üniversitelerinde, torpilli kadro tahsisleri, şaibeli harcama kalemleri, tuhaf satın alma şekilleri ile halktan, sokaktan kopuk, büyük bir debbede ve şaşalı hayatlar sürmemelerini anlamakta güçlük çekiyoruz…
“Ne iş görürsünüz?” diyen yok.
Üniversite içinden bir iki vicdanlı akademisyen cılız bir ses çıkartacak olsa başlarına gelmeyen kalmıyor…
Geçen haftalarda bir rektör ile ilgili sitemlerimizi, eleştirilerimizi yazmıştık…
Üst düzey siyasi isimler aradılar, haklı olduğumuzun altını da çizmeyi ihmal etmediler…
*
Üniversiteden çok sayıda mail ve telefon aldık… Yazılanları, gönderilenleri insanın havsalası almıyor…
El insaf…
Bu dinin ilmini yapmış insanların makam karşısında savrulmaları, bunları gören yeni kuşağın dine mesafeli durmalarının vebalini nasıl ödeyeceğiz…
------
“3”
Üç tip insandan uzak durun.
Yanlışı savunacak kadar cahil olandan.
Doğruyu göremeyecek kadar kör olandan.
İyiliği inkâr edecek kadar nankör olandan.
DERVİŞE SORMUŞLAR;
Huzuru nasıl buldunuz?
-“Rızkımı kimsenin yemeyeceğini anladım sakinleştim...
Allah’ın beni her daim gördüğünü anladım haya ettim...
İşimi kimsenin yapmayacağını anladım işe koyuldum...
İşimin sonu ölümdür ona hazırlandım...
İyilikleri çoğalttım, kötülükleri azalttım...”
----
FIKRAYLA
Kralın biri taht odasında otururken, pencereden sesler gelmiş;
''Güzel elmalarım vaaaaaar!''
Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler…
Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış; -Al sana beş altın, koş bana elma al.
Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış; -Al sana dört altın, koş elma al.
Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış; -Al sana üç altın, koş elma al.
Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış; -Al sana iki altın, koş elma al.
Komutan nöbetçiyi çağırmış; -Al sana bir altın, koş elma al.
*
Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş;
“Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. Arabana da elmalara da el koyuyorum.”
Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş; -İşte şef, iyi dalavere çevirdim. Bir altına yarım araba elma.
Komutan saray görevlisine dönmüş; -İşte, iki altına bir çuval elma.
Saray görevlisi vezire dönmüş; -İşte, üç altına bir torba elma.
Vezir, baş vezire dönmüş; -İşte, dört altına yarım torba elma.
Baş vezir kralın huzuruna çıkmış; -İşte kralım, emrettiğiniz gibi. Buyurun, beş elma.
*
Kral oturmuş taht odasında ve düşünmüş…
Beş elma-beş altın.
Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor.
Demek ki vatandaşın durumu çok iyi… O halde vergileri hemen artırmak lazım.
*
Fıkranın günümüzle zerre(!) alakası yok… Günümüzde elmayı da üreticisini de taa tarladayken kurt(!) yemeye başlıyor…
FOTOĞRAFLA
Temsilcimiz Konyaspor ile Hatayspor Süper Ligin zirvesindeler. Ama ne hikmetse ikisinden de bir tek oyuncu Milli Takıma çağrılmadı. İlgilisine ağzına geleni söylesen günah olur bize yakışmaz, söylemesen içimize dert olup oturuyor. Masaya vuracak, şunlara haddini bildirecek bir tane şu şehrin yetkili evladı yok mu?
----------
HADİSLE
“Onlar insanları Kitabullah'a çağırırlar, fakat Kitap'tan zerre kadar nasipleri yoktur.”