Bebek
İngiliz kadın gazeteci, feminist Grace Ellison; 1915 yılında Daily Telegrafh gazetesinde, Türklerle, bölgeyle ilgili hatıralarını izlenimlerini yayınladı ve kitaplaştırdı. Eser; İstanbul’da Bir Konak ve Yeni Kadınlar (İngiliz Kadın Gazetecinin Gözüyle Türk Evi ve Gündelik Hayat) başlığıyla Dergâh Yayınları tarafından kültürümüze kazandırıldı.
Kimi zaman oryantalist bakış açısının hâkim olduğu kitapta, alâka çekici konular ve bir ölüm kalım mücadelesinin verildiği döneme ışık tutacak olaylar da anlatılıyor.
Savaşan askerlerimizle ilgili, eserde yer alan bazı gözlemler mesela:
“İnsan Pera’da lüks bir otelde otururken savaşın gerçek anlamını kavrayamaz. Galata Köprüsü’ndeki o askerî geçidin görüntüsü asla zihnimden silinmeyecek. Ölümün pençesinden güç bela kurtulan bu insanlara doktorlar ellerinden geleni yapmışlardı. Bu insanlar bundan sonra ne için yaşayacak? Sevenleri için onlar bir keder kaynağı ve bir bakıma muhtaç insanlar. İnsan Çinlilerin eskiden kullandıkları düşmanlarını paramparça etme yönteminin belki de çok daha insaflı olacağını düşünmeden edemiyor. Bacakları olmayan adamlar vardı, elleri ve kolları olmayan insanlar… Kiminin gözleri kör olmuştu; ancak onlar, yüzleri feci şekilde parçalanmış ve ‘Hristiyan’ Bulgarlar tarafından kulakları kesilip oyulmuş kurbanların yanında iyi durumda kalıyordu. Ne kadar acınacak halde olduklarını anlatmaya kelimeler kifayetsiz; bu insanlar vatanları uğruna sakat kaldı ve bu aslında onlar için büyük bir şeref. Bunun için sevinmek gerekmez mi? Ama onları görmek beni gerçekten hastalandırdı”
Yazarın, Türk kadınlarını tahlili ilginç noktalar içeriyor.
Sözgelişi ona göre, Türk kadınları topluluk önünde konuşma yaparken, gösterişe kaçmadan, fazla el kol hareketleri yapmadan, gayet sakin konuşuyorlar.
“Ta ki o mübarek ‘vatan’ kelimesini sarf edene dek… İşte ondan sonra hem sesleri hem yüzleri ağlamaklı oluyor.”
“Kadınların bu yurt sevgisi ne muhteşem! Erkeklerde de güçlü bir vatanseverlik görülüyor ancak kadınların ‘Jan Dark ruhuyla’ kıyaslanamaz bile. Erkekler için bu daha ziyade bir onur meselesi ve intikam arzusu. Bursa’daki askerî okuldan çıkan askerler sırayla bir tablonun önünde duruyorlardı. Uzaktan ‘İsa’nın Kutsal Yürek’ tasvirine benzettiğim bu tablonun bir Müslüman okulunda ne işi olduğunu anlayamamıştım. Ama yakından baktığımda bunun vatanın kalbi olduğunu anladım. Bu kalp yaralanmıştı ve kanıyordu ve üzerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun haritası vardı. Kaybedilen topraklar, harita üzerinde siyah kâğıtla kaplanmıştı. Çocukların hepsi sırayla bu resmin önünde duruyordu. Hepsinin başları dikti; ama yüzleri sıkıntıyla gölgelenmişti sanki. Bir süre resme baktıktan sonra Millî Müdafaa’ya destek olmak için bağış kutusuna para atıp öyle ilerliyorlardı.”
“Kadınlar için de vatanseverlik aynı temele, yani ortak bir davaya destek olmaya dayanır (ki güçlerinin yettiğinden çok daha fazla bağışlar yapmışlardır); ancak bir kadının vatanseverliği bir erkeğinden çok daha sağlam unsurlar içerir. Buna, iyi niyetli dinî duygular, geleneklere gönülden bağlılık ve nesillerin devamını sağlayan annelik mesuliyeti eklenir.”
Grace Ellison, Türk Kadınlarının eğitimsizliğini eleştirmeyi ihmal etmedikten sonra; bir tiyatro salonunda tertiplenen, ‘bağış’ amaçlı bir toplantı esnasındaki intibalarını aktarır. Yine Millî Müdafaa için para toplanacaktır. Kadın konuşmacı, şöyle başlar söze:
“Bir ulusun mutlak surette donanması olmalı; bir ulusun varlığı donanmasına bağlıdır ve kadınlar bunun için destek vermelidir”
“…Bütün gözler sahneye kilitlenmişti. O sırada bir Türk hanımı geldi. Bahriyelilerin taktığı beyaz kuşaktan takmıştı ve kollarında anladığım kadarıyla örtülere sarılı bir bebek taşıyordu. Huşu içinde usul usul örtüleri açmaya başladı ve aynı edayla konuşmacıya uzattı. Bu bir bebek değildi. Örtülerin arasına muhteşem saçlarını sarmıştı. Ve ‘Türk donanmasına verebileceğim tek şey bu’ diyordu(…)
Ah o vatanperver kadın! Ne zaman gazetelerde Türklerin yeni bir gemi aldıklarını okusam onu düşüneceğim. O gemiler artık benim için sıradan gemiler değil. Zira daha önce hiçbir geminin bir kadının saçlarıyla, bir dulun bağışıyla ya da kimsesiz bir çocuğun bağışladığı bir metelikle alındığını görmemiştim. Vatanın korunması için gereken bu gemilerin alınması amacıyla kadınların saçlarının yanı sıra mücevherler, işlemeler ve diğer pek çok öteberi satıldı. Kadınların çoğu gözyaşlarına boğulmuştu. Boynu bükük bir halde öne çıkıp ‘Vatan için şehit düşen beş oğlumun anısına Millî Müdafaa’ya beş sterlin bağışlıyorum’ diyen o dertli anayı gören hangi insan gözyaşlarını tutabilir ki?”
…
Neticede bir millet, yüz akıyla o ateş çemberinden çıktı. Türkiye Cumhuriyeti doğdu.
Şimdi mesele, iç dış nice sorunla, tehlikeyle yüz yüze olduğumuz bugünlerde kadın erkek aynı cesareti, fedakârlığı, feraset ve erdemi, üstün değerlere adanmışlığı, müşterek aklı gösterebilecek miyiz?
Şahsî ikbale, tüketime düşkünlüğümüzü, her duruma ayarlı “yüzsüz” kişiliğimizi, bayrağımızın bile tartışmaya açıldığı kanamalı demleri, peşpeşe şer bebeklerinin doğduğu açılımlı zamanları, sevgisiz kuruyup kalmış kalplerimizi akla getirince; bunun ferahlıkla kolayca cevap verilecek bir soru olduğunu düşünmüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.