Batı Çalışma Gurubu Beni Nasıl Fişlemişti?
Geçen sohbetimizde ortaokullara ve liselere seçimlik ders olarak Kur’an-ı Kerim ve siyer derslerinin konmasının isabeti üzerinde durmuş ve Osmanlıca’nın da seçimlik dersler arasına dahil edilmesi gerektiği hususuna da işaret etmiştim. Bugün esas, “Neden Osmanlıca?” konusu üzerinde etraflıca duracaktım. Fakat 28 Şubat failleri, başka bir ifade ile post modern darbecileri hakkında soruşturma başlatılınca, Batı Çalışma Gurubu’nun beni nasıl fişledikleri geldi hatırıma. Bugün bu konu üzerinde durmak istedim.
Yılını tam olarak hatırlayamıyorum. Bir gün Aydınlar Ocağı’ndaki yerimizde çalışıyordum, telefon çaldı. Baktım bir avukat arkadaşım. Kısaca bir kurumdan bahsetti ve birisinin benimle görüşmek istediğini söyledi. Gelsin görüşelim dedim.
Bir süre sonra yanıma orta boylu kırk yaşlarında birisi geldi. Hal hatır sorma faslından sonra adam konuya girdi. Onun anlattığına göre, Genel Kurmay bünyesinde Anadolu’da yapılan çalışmalara destek sağlamak amacıyla bir birim kurulmuş. Biz de kitap çalışmalarında bulunuyoruz ya… Biz de bundan istifade edecekmişiz falan…. Adam bir sürü şeyler anlattı, birçok soru sorup notlar aldı. Bana telefon eden arkadaş da benzer şeyler söylemişti telefonda.
Atalarımız, “Tırnağın varsa başını kaşı” derler. Durup dururken kimsenin kimseye yardım etmeyeceğini bildiğim için, böyle oltaları pek yutmam. Adamın sorduğu sorulardan şüphelendim, ama cevap vermekte de mahzur görmedim. Çünkü Konya’da çok insan benim mesleğimi, meşrebimi bilir. Kimden sorsa hakkımda bilgi alabilir. Bir de hayatım boyu devletten yana oldum. Bu sebeple hayatta kimseden korkum olmadı.
Adam uzun uzun sağcı mıyım, solcu muyum, milliyetçi miyim, muhafazakâr mıyım bunları sorguladı. Ardından da halk üzerindeki etkime geçti. Onları da not aldı. Sonra kitaplarımdan istedi. Onlardan da verdim. Çekti gitti. Adamın bir art niyetinin olduğu muhakkaktı. Ben bu olayı unuttum. Yıllar sonra 28 Şubat olaylarının kokusu çıkmaya başlayınca mesele anlaşıldı.
Demek ki fişlemeden Konya’da nasibini almıştı. Esas benim merak ettiğim, benden başka Konya’da daha kimler fişlenmişti? Bu adamı bana gönderen arkadaş da fişlenenlerden birisi mi idi? Konya’da bu fişlemeyi yapanlar kaç kişi idi? Bunları bilmiyoruz.
Takibat başlar başlamaz, devamlı darbelerden yana olan birileri hemen bu sorgulamaya karşı tavır aldı. Her zaman olduğu gibi bekleyelim görelim diyemedi, diyemezler de zaten.
Kimse intikam peşinde falan değil. Modern ceza hukukunda intikamın yeri yoktur. Fakat toplumun geleceği için hiçbir suç da cezasız kalmamalıdır. Onların korkusu, 28 Şubat’ın siyaset ayağının dönüp dolaşıp kendilerine ulaşmasıdır. Korkularının esas sebebi bu…
Eğer vaktiyle 27 Mayıs darbesi sorgulanabilmiş, adaleti gerçekleştirmekle görevli olan bir takım insanlar, ilim adamı geçinenler darbecilere uşaklık ve yalakalık yapmamış olsa idi, sonraki darbeler geçit bulmayacak, demokrasi ve toplum bu kadar zarar görmeyecekti.
Bütün darbelerde olduğu gibi bu darbenin de bir sivil ve siyaset, hatta basın ayağı var. Hiçbir zaman bunlardan hesap sorulmuyor. Birileri çıkıp bunları teşhir bile etse yeter. Kendi başına askerin darbeleri becermesi mümkün değil. Zaten darbelere karışmayanlara da kimsenin bir şey dediği yok. Keserden, saptan, dönen zamandan bahseden birileri vardı. Esas onun gibilerin yakasına yapışmak gerekir. Bekleyelim görelim bakalım ne olacak.
Zulüm, hiçbir dönemde payidar olmamıştır. Bu dönemde hiç olmaz. 28 Şubatçılar pişkin ve kendilerinden emin edalarla bu dönemin bin yıl süreceğinden bahsediyordu. Şişkinlikleri çok sürmedi.
Savcıları suçlamak değil, kutlamak lazım.
Yılını tam olarak hatırlayamıyorum. Bir gün Aydınlar Ocağı’ndaki yerimizde çalışıyordum, telefon çaldı. Baktım bir avukat arkadaşım. Kısaca bir kurumdan bahsetti ve birisinin benimle görüşmek istediğini söyledi. Gelsin görüşelim dedim.
Bir süre sonra yanıma orta boylu kırk yaşlarında birisi geldi. Hal hatır sorma faslından sonra adam konuya girdi. Onun anlattığına göre, Genel Kurmay bünyesinde Anadolu’da yapılan çalışmalara destek sağlamak amacıyla bir birim kurulmuş. Biz de kitap çalışmalarında bulunuyoruz ya… Biz de bundan istifade edecekmişiz falan…. Adam bir sürü şeyler anlattı, birçok soru sorup notlar aldı. Bana telefon eden arkadaş da benzer şeyler söylemişti telefonda.
Atalarımız, “Tırnağın varsa başını kaşı” derler. Durup dururken kimsenin kimseye yardım etmeyeceğini bildiğim için, böyle oltaları pek yutmam. Adamın sorduğu sorulardan şüphelendim, ama cevap vermekte de mahzur görmedim. Çünkü Konya’da çok insan benim mesleğimi, meşrebimi bilir. Kimden sorsa hakkımda bilgi alabilir. Bir de hayatım boyu devletten yana oldum. Bu sebeple hayatta kimseden korkum olmadı.
Adam uzun uzun sağcı mıyım, solcu muyum, milliyetçi miyim, muhafazakâr mıyım bunları sorguladı. Ardından da halk üzerindeki etkime geçti. Onları da not aldı. Sonra kitaplarımdan istedi. Onlardan da verdim. Çekti gitti. Adamın bir art niyetinin olduğu muhakkaktı. Ben bu olayı unuttum. Yıllar sonra 28 Şubat olaylarının kokusu çıkmaya başlayınca mesele anlaşıldı.
Demek ki fişlemeden Konya’da nasibini almıştı. Esas benim merak ettiğim, benden başka Konya’da daha kimler fişlenmişti? Bu adamı bana gönderen arkadaş da fişlenenlerden birisi mi idi? Konya’da bu fişlemeyi yapanlar kaç kişi idi? Bunları bilmiyoruz.
Takibat başlar başlamaz, devamlı darbelerden yana olan birileri hemen bu sorgulamaya karşı tavır aldı. Her zaman olduğu gibi bekleyelim görelim diyemedi, diyemezler de zaten.
Kimse intikam peşinde falan değil. Modern ceza hukukunda intikamın yeri yoktur. Fakat toplumun geleceği için hiçbir suç da cezasız kalmamalıdır. Onların korkusu, 28 Şubat’ın siyaset ayağının dönüp dolaşıp kendilerine ulaşmasıdır. Korkularının esas sebebi bu…
Eğer vaktiyle 27 Mayıs darbesi sorgulanabilmiş, adaleti gerçekleştirmekle görevli olan bir takım insanlar, ilim adamı geçinenler darbecilere uşaklık ve yalakalık yapmamış olsa idi, sonraki darbeler geçit bulmayacak, demokrasi ve toplum bu kadar zarar görmeyecekti.
Bütün darbelerde olduğu gibi bu darbenin de bir sivil ve siyaset, hatta basın ayağı var. Hiçbir zaman bunlardan hesap sorulmuyor. Birileri çıkıp bunları teşhir bile etse yeter. Kendi başına askerin darbeleri becermesi mümkün değil. Zaten darbelere karışmayanlara da kimsenin bir şey dediği yok. Keserden, saptan, dönen zamandan bahseden birileri vardı. Esas onun gibilerin yakasına yapışmak gerekir. Bekleyelim görelim bakalım ne olacak.
Zulüm, hiçbir dönemde payidar olmamıştır. Bu dönemde hiç olmaz. 28 Şubatçılar pişkin ve kendilerinden emin edalarla bu dönemin bin yıl süreceğinden bahsediyordu. Şişkinlikleri çok sürmedi.
Savcıları suçlamak değil, kutlamak lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.