Asırlarca Tanınan Biz Türkler ve Bugünler!
Orta Asya’dan dünyaya yayılan Türklerin yıllarca süren oluşumlarını tarihlerden öğreniriz.
Bilhassa Anadolu’ya yerleşip genişleyenlerin oluşum ve yaşamları daha bir başkadır!
Bu başkalık, İslam Dininin son kitabı Kuran’ı öğrenip, bilgilenmekle onu kucaklayıp baş tacı eden, Türk devletlerinde daha bariz olarak müşahede ederiz.
Müslümanlığı daha tanımadan da, insan haklarını tam manasıyla tatbik eden atalarımız İslam dininin anlayışı ile daha da ileri gitmişler ki dünyanın takdirini kazanmışlar.
İnsan hakları yanında, kendilerine yabancı başkaları ile buluşum, ticaret vb. işlemlerinde bile neler yapmışlar? Ne gibi huyları kapsamış ve ne örnek vermişler dünya ya?..
Bunları çoook eskiler de, bizim yazarlarımız, anlatanlarımız olduğu kadar, bilhassa daha çok yabancı ellerin yazıp söyledikleri örnekler serdedilmekte.
Bu takdirleri aşağıda sıralarken kahrolarak derim ki;
“Biz ne imişiz? Şimdileri ne olduk ve neler yapmaktayız insan haklarına karşı?”
“Ne var yani? Ne oluyor ki?” demeyin de objektif bir gözle müşahede edin bütün olayları
“Yakışıyor mu biz Türklere?” demek yanlış mı olur dersiniz?
Fazla laf-ı güzergâha girmeyim de oluşumları sıralayalım.
Gelin yorum yapmadan okuyalım birlikte. İçlerimizi çekip “Yah.. Yaah…” deyip derinlere dalarken!..
***
Bir zamanlar;
Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
***
Dürüsttük: Bir zamanlar Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde, şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı:
"Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."
***
İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu!
***
Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta Osmanlı askerî teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor:
"Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."
***
Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.
***
Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."
***
Medeni idik: İngiliz sefiri Sör James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor:
"Gerek İstanbul'da, gerekse İmparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."
***
Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:"Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."
***
Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'larınİstanbul'unu getiriyor önümüze:
"Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da, her sene azami beş-altı hırsızlık vaka’sı görülür."
Ubicini Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.
Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vaka’ları olmadan gün geçmez."
***
Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki;
İbadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."
***
Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnamesi’yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle:
"Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir. Şefkatleri yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.”
***
Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim. Bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)
***
Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim:
"Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.”
Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:
"Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindara ne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer örneklendiriyor:
"Türk şefkati hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
"Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar...
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."
"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor:
"Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: “Allah'ın rızasını tahsile yarar."
Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.
***
Geçmişimizin yanında maneviyatımızın da kaybolmasını isteyen…
Başkalarını bırakın. O Türk Ata’larımızın torunları bile var aramızda…
Melil melil bakar, anarken içten içe ağlarlar halimize…
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Bu başkalık, İslam Dininin son kitabı Kuran’ı öğrenip, bilgilenmekle onu kucaklayıp baş tacı eden, Türk devletlerinde daha bariz olarak müşahede ederiz.
Müslümanlığı daha tanımadan da, insan haklarını tam manasıyla tatbik eden atalarımız İslam dininin anlayışı ile daha da ileri gitmişler ki dünyanın takdirini kazanmışlar.
İnsan hakları yanında, kendilerine yabancı başkaları ile buluşum, ticaret vb. işlemlerinde bile neler yapmışlar? Ne gibi huyları kapsamış ve ne örnek vermişler dünya ya?..
Bunları çoook eskiler de, bizim yazarlarımız, anlatanlarımız olduğu kadar, bilhassa daha çok yabancı ellerin yazıp söyledikleri örnekler serdedilmekte.
Bu takdirleri aşağıda sıralarken kahrolarak derim ki;
“Biz ne imişiz? Şimdileri ne olduk ve neler yapmaktayız insan haklarına karşı?”
“Ne var yani? Ne oluyor ki?” demeyin de objektif bir gözle müşahede edin bütün olayları
“Yakışıyor mu biz Türklere?” demek yanlış mı olur dersiniz?
Fazla laf-ı güzergâha girmeyim de oluşumları sıralayalım.
Gelin yorum yapmadan okuyalım birlikte. İçlerimizi çekip “Yah.. Yaah…” deyip derinlere dalarken!..
***
Bir zamanlar;
Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
***
Dürüsttük: Bir zamanlar Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde, şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı:
"Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."
***
İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu!
***
Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta Osmanlı askerî teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor:
"Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."
***
Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.
***
Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."
***
Medeni idik: İngiliz sefiri Sör James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor:
"Gerek İstanbul'da, gerekse İmparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."
***
Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:"Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."
***
Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'larınİstanbul'unu getiriyor önümüze:
"Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da, her sene azami beş-altı hırsızlık vaka’sı görülür."
Ubicini Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.
Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vaka’ları olmadan gün geçmez."
***
Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki;
İbadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."
***
Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnamesi’yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle:
"Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir. Şefkatleri yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.”
***
Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim. Bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)
***
Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim:
"Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.”
Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:
"Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindara ne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer örneklendiriyor:
"Türk şefkati hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
"Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar...
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."
"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor:
"Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: “Allah'ın rızasını tahsile yarar."
Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.
***
Geçmişimizin yanında maneviyatımızın da kaybolmasını isteyen…
Başkalarını bırakın. O Türk Ata’larımızın torunları bile var aramızda…
Melil melil bakar, anarken içten içe ağlarlar halimize…
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.