Anahtar Kelime
Uzun zamandır yazmak istediğim bir konuyu neye dayanarak bilmiyorum erteleyip durdum. Hâlbuki yaşam ertelemeye gelmezdi bunu biliyordum. Bu aralar ertelenmiş, hatta unutulmuş her şeyi hayata geçirmenin tam vakti gibi hissediyorum. İmkânlar dâhilinde tabii…
Hayat bir dizi deneyimler yolculuğu… Yaşıyoruz, yaşatıyoruz, hatırlıyoruz, unutuyoruz, tanıyoruz, yanılıyoruz, kazanıyoruz, kaybediyoruz, öğreniyoruz, öğretiyoruz. Tüm bu sözcükler tek başına bir hikâye aslında. Fakat günün anahtar kelimesi: Öğrenmek! İnsan hafızası müthiş bir mekanizma değil mi? Bir ömrün anılarını sığdırabiliyorsun. İstediğin zaman bir anıyı sakladığın yerden çıkarıp zihninde tekrar oynatabiliyorsun. Bazen hiç yaşanmamış gibi geliyor ama yaşadın ama hissettin.
Mailime gelen postalara bildirimlere bakarken, 2018 yılında Youtube’ye yüklediğim bir videoya yapılan yorumun bildirimini gördüm. Hayatımda ilk ve son kez video yüklemiştim. Ne yüklediğimi unutmuşum bile derken vidoya bakınca, işte o bahsettiğim müthiş hafıza saliseler içinde anıları yükledi gözlerime. 2017-2018 eğitim öğretim yılına şirin mi şirin küçük bir köy okulunda ücretli öğretmenlik yaparken, öğrencilerimle hazırladığım 23 Nisan gösterimiz. Videoyu defalarca izledim. Sanki bir an için o güne geri döndüm. Bana bakan gülümseyen gözleriyle ağzımdan çıkan her sözü havada yakalayıp minik kalplerine işleyen masum 12 küçük kuzuydu onlar. Ücretli öğretmenlik dedim ama ben öğretmen değilim, hiçbir zaman da öğretmen gibi davranmadım. Onlarla gülen, onlarla ağlayan, onlarla sevinen bir arkadaştım. Benden bir şeyler öğrendiler mi bilmiyorum ama ben onlardan çok şey öğrendim.
Hayatımda yaşadığım en anlamlı en değerli tecrübeydi benim için. Her sabah beni okulun kapısında bekler, bana günaydın diyebilmek için masumca bir çaba içine girerlerdi. Onlara sımsıkı sarıldığım zaman tüm dünyayı unuturdum. Evet, ben öğretmen değilim. Bir şeyler öğretebilmek adına bir iddiam da yok. Bir eğitim yılı içerisinde edindiğim deneyimler, hayatım boyunca hatırlayacağım güzel anılarımla dolu dolu geçti. Sekiz dokuz yaşlarında çocukluklarının en güzel olması gereken zamanlarda hepsinin ayrı bir hikâyesi vardı. Hayat şartları minik omuzlarına yükler bindirmişti. Ama onlar çocuktu. Her zaman gülebilmeyi saflığı yansıtabiliyorlardı. Çocuklu çocuk olmak diye bir deyim vardır ya o deyimi tam anlamıyla yaşadığımı söyleyebilirim.
Çocuklar değer görmek ve saygı duyulmak ister. Çocuk ne anlar saygı duyulmaktan demeyin. Onların dünyasına girip ilgi alanlarına bizim de ilgi duyduğumu gördükleri zaman bunun meyvesini inanı veriyorlar. Her çocuk yeteneğe fırsat verildiğinde içinde taşıdığı cevherle dünyayı değiştirebilecek güce sahip. Büyük pahalı hediyeler almak, çocukluğunu yaşamasına fırsat vermeden büyümesini istemek bizim bencil ve duyarsız olduğumuzu gösteriyor. Çocukların sevgiyi, saygıya ve çocukluğunu ihtiyacı var.
Yetişkinlerin çocuklardan öğreneceği inanın o kadar çok şey var ki. Affediciliği, sahiplenmeyi, dürüstlüğü, güvenirliği sayamadığım birçok şeyi onlardan öğrenmeye ihtiyacımız var. Bu yazı Kırkpınar ilk ve ortaokulu çocuklarına armağan olsun. Hep hatırlanmak dileğimle… Sevgiler… Monaroza