Akademisyenler Hocaefendi'nin 'Mefkure Yolculuğu' Kitabını Müzakereli Anlattı

Akademisyenler Hocaefendi'nin 'Mefkure Yolculuğu' Kitabını Müzakereli Anlattı

İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi (İZDİM), Nil Yayınları ve Irmak TV işbirliğiyle “Mefkure Yolculuğu” adlı kitabın tanıtım programı düzenlendi. Moderatörlüğünü gazeteci yazar Kerim Balcı’nın yaptığı programa İzmirliler...

İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi (İZDİM), Nil Yayınları ve Irmak TV işbirliğiyle “Mefkure Yolculuğu” adlı kitabın tanıtım programı düzenlendi. Moderatörlüğünü gazeteci yazar Kerim Balcı’nın yaptığı programa İzmirliler yoğun ilgi gösterdi. Hilton Otel’de düzenlenen programdan önce İZDİM Medeniyetler Korosu ilahiler seslendirdi. Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert, Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Said Karamanlı ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Savaş Genç ise kitabı anlattı.

Balcı, program çerçevesinde Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin "Mefkure Yolculuğu" kitabını müzakereli bir şekilde okumak istediklerini söyledi. Müzakerenin İslam kültürünün unutulan değerlerinden biri olduğunu belirten Balcı, “Muhterem Hocaefendi, bu değeri canlandırmak için yıllardır eserleriyle gayret sarf ediyor. Mefkure adlı eserin içerisinde onlarca konuya değiniyor ama müzakere ile alakalı olarak müzakereleri okumanın, ihlası elde etmede şart olduğunu söylüyor. Bir başka yerde, müzakerenin insanı alıp en yüksek seviyelere ulaştıracak en önemli mefkure olduğunu belirtiyor. Müzakerenin üslubu hakkında bilgi veriyor. Müzakere ve müşterek okumadan bahsediyor. Müşterek okumanın da müzakerenin temel düsturlarından bir olduğunu izah ediyor.” dedi. Kitapta Hocaefendi’nin nefs muhasebesini de ele aldığını ifade eden Balcı, şöyle devam etti: “Hocaefendi, insanın başına gelen en ufak bir sıkıntıyı bile kendi kendisini sorgulaması için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Bundan neler öğreneceğimizi söylüyor. ‘Allah'ın huzurunda bulunmaya yakışmayan ne gibi bir harekette bulunduk da böyle bir sıkıntıya maruz kaldığımızı sorgulamamız gerektiğini vurguluyor.”

‘İHSAN, HAYATIMIZI BÜTÜNÜYLE KUŞATAN BİR DÜSTUR’

Dekan Mert ise insanın amellerinde Huzur-u Kibriya’ya yakışmamanın ne demek olduğunu, ihsan düsturu çerçevesinde ele aldı. “İmanın bize öğrettiği en önemli hususlardan birisi, Cenab–ı Hakk'ın huzurunda bulunduğumuzu, her daim onun huzurunda olduğumuzu hatırlamak.” diyen Mert, insanın amellerinde de buna göre hareket etmesi gerektiğini söyledi. İslam’ın ve imanın da bunu gerektirdiğini ifade eden Prof. Dr. Mert, “İnsan, 'Bu dünyada kendi kendimize yaşıyoruz ve bir gün göçüp gideceğiz' duygusuna kapılıyor. Bu son derece doğal. Zaten dinin esprilerinden birisi de, Cenab–ı Allah’ın huzurunda olma bilincinin müminin zihnine yerleştirmesi. İslam’ı bu çerçevede yaşadığımız zaman yememiz içmemiz, giyinmemiz, insanlarla olan münasebetlerimiz rastgele olmaz. Yaşantımız belli kurallar çerçevesinde olur. Aslında dünya ve ahiret huzur da buna bağlı. İhsan, hadis–i şerîfte şöyle tarif ediliyor: 'Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek.' Fakat bu, ihsanın çok dar bir manasıdır. Sadece ibadet hayatımızla ilgili olan manada. Geniş manada ise ihsan, aslında hayatımızı bütünüyle kuşatan ve hayatımıza hakim olan bir düsturdur. Otururken Allah’ı görüyormuş gibi oturmak, yerken içerken, insanlarla münasebette, aile hayatı, ekonomik ilişkiler, hukuki ilişkiler; ihsan aslında hayatımızın her cephesiyle alakalıdır.” diye konuştu.

‘KÖTÜLÜKLERE EĞİLİM, TÖVBE VE İSTİĞFARLA ÖNLENEBİLİR’

Yrd. Doç. Dr. Karamanlı da muhasebe ve istiğfarı ele aldı. Muhasebe ve istiğfarın, hayatın üzerine oturduğu en temel duygulardan birisi olduğunu ifade eden Karamanlı, insanın kötülüklere eğilimi olduğunu, tövbe, istiğfar ve duayla bunu önleyebileceğini söyledi. Muhasebe duygusuyla da kendisini sorguya çekebileceğini belirten Karamanlı, muhasebe ve istiğfarın Hocaefendi’nin de hayatının en önemli düsturlarından olduğunu aktardı. Karamanlı, insanın benliğini sıfırlarken enaniyetinin büyüyebileceği uyarısında da bulundu.

‘AŞIRI TEVAZU DA ENANİYET OLUŞTURABİLİR’

Daha sonra tekrar söz alan Prof. Dr. Mert, Allah’ın, hiçbir zaman insanı başıboş bırakmayacağını vurguladı: “Cenab–ı Allah’tan bağımsız yaşayamayız. Yaptıklarımız karşısında kendimizi hesaba çekmeliyiz. Hayatımızı bu çerçevede yaşamalıyız. İnsanın kendisini eleştirmesi lazım. Egoizim ve ‘bizcilik’ çok kötü bir şey ancak bazen aşırı tevazu da enaniyet oluşturabilir.”

Doç. Dr. Genç ise süper egoya dikkat çekti. Süper egoyu öldürebilmenin en önemli unsurlarından birisinin, İslam’ın beş şartından olan hac olduğunu dile getirdi. Hocaefendi’nin bahsettiği konuları batı kültürü ve felsefesiyle de karşılaştıran Genç, batıda kiliseye karşı durabilen ve onun hakimiyeti dışında ayakta durabilme yollarını arayabilen bir dindarlık düşüncesi olduğunu ifade etti: “Batıdaki dindarlığı bu düşünce diyalektiğinde, bu zeminde tartışmamız gerekiyor. Aynı köklerden, mezhepten gelen bir ABD ile karşılaştırdığınız zaman sekülerliği çok hırçınlaşabiliyor. Kiliseyle mesafesi çok hırçınlaşabiliyor. Aynı şekilde öğrenci ile öğreten arasındaki ilişki de buna çok yakın. Var olabilmek için çok güçlü bireylerin var olması gerektiğine inanıyor. Bunu doğru bir yere koymadan ne öğrenci ne öğretmen ilişkisini anlamak mümkün ne düşünce diyalektiğini anlamak mümkün.” CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.