Safranbolu’dan Amasra’ya…
GEZİ-İZLENİM: Anuş Gökce
TYB Konya Şubesinin “Yazılacak Çok Şey Var” projesi kapsamında Safranbolu-Amasra gezisine eşimle birlikte iştirak ettik. Geziyi organize eden TYB Konya Şubesi Başkanı Prof Dr. Hayri Erten’e, geziye destek veren Ahmet Köseoğlu’na ve belediyelere, sekreterimiz Yusuf Özdemir’e ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Otobüsümüz Cumartesi sabahı Alaaddin Tepesi karşısından saat 8:00’de hareket etti. Yol güzergâhımız Ankara- Bolu- Karabük –Safranbolu-Bartın- Amasra. TYB Konya Şubesi Başkanı Prof Dr. Hayri Erten’in gezinin amacına dair yaptığı konuşma ve iyi dileklerinden sonra TYB eski başkanlarından Ahmet Köseoğlu mikrofonu eline alarak yolculardan konuşmak isteyen arkadaşlarımızı görüşlerini, duygu ve düşüncelerini almak üzere mikrofona davet etti.
Yolculuğumuz çok güzel geçti. Ankara’dan sonra her taraf yemyeşil bir orman denizinin içinde, yer yer şekillenmiş ve muhteşem görüntüler oluşturmuş kayaları seyrederek ruhumuzu dinlendirdik. Yol boyunca arkadaşlarımız hikâye ve anılarını anlatarak, Ömer Lütfi Ersöz Cengiz Dumanoğlu’ndan şiirler okuyarak, Melahat Hanım şarkı söyleyerek ve Muhammet Acıyan her telden türküler ve marşlar okuyarak gezimize renk kattı. Şüphesiz ki yolculuğun en çarpıcı yönü bir hikâyenin ilk defa yolculukta okunmasıydı. Hüzeyme Yeşim Koçak Hanımefendinin enfes üslubundan “Babam Gelecek” hikâyesini dinlemek büyük bir ayrıcalıktı... Kendilerine hassaten teşekkür ederim. Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü’nün “hikâye anlatmaktaki” üslubuna şapka çıkarmak lazım. Kendisini dinlemek büyük bir zevkti. Kendisini tebrik ederim. Yol boyunca uyumlu bir yolculuk için titiz davranan yol arkadaşlarıma da teşekkürü bir borç bilirim.
KARABÜK
Saat 15:00 sularında Karabük’e ulaştık. Sanayi şehri Karabük... Devasa fabrikalar büyük bir alana yayılmış. Karabük Demir Çelik Fabrikası 1937 yılında temelleri atılmış ve 1939 yılında ilk Türk çeliği üretilmiş. Son 200 yılı sürekli savaşla geçmiş ve son döneminde bir ölüm kalım mücadelesi vererek imparatorluk bakiyelerinden yepyeni bir devlet kuran Türk Milleti için bu çok gurur verici bir tablo. 1995 yılında özelleşerek Kardemir adını alan tesis birçok yan kuruluşuyla Türkiye ekonomisinde çok önemli bir mevkiye sahip. Devasa fırınlarının ismi oldukça ilginç! Ayşe, Fatma gibi kadın isimlerinden oluşuyor. Herhalde günün büyük bir bölümünü mutfakta geçiren kadınların sıcaklık ve hararet artında onların sıkıntılarını bir nebze olsun hafifletmek ve onurlandırmak için 1600 dereceye ulaşan fırınlara kadınların adı verilmiştir. Kardemir’in yanında daha başka demir-çelik fabrikaları da açılmıştır. Fabrikalar şehrin havasını, iklimini epey değiştirmiş. Etraf yemyeşil, şehrin kenarından koca bir dere geçiyor. Bu da şehre ayrı bir güzellik katıyor. Öğretmenevinde yediğimiz öğle yemeğinden sonra Safranbolu’ya hareket ettik. Ramazan Uzuntarla’nın rehberliğinde Safranbolu’yu gezmeye başladık.
Safranbolu
Safranbolu Karabük’e 10-11 km bir uzaklıkta şirin bir ilçe. Adını nadir yetişen ve tıpta kullanılan ve pek çok derde şifa olan, “safran” bitkisinden alır. Şehrin kuruluşu M.Ö 3000 kadar uzanır. Kızılırmak ile Filyos ırmağı arasında kalan bu bölgede Hititler, Frigler, Lidyalılar,Persler, Hellenistik Krallıklar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları ve Candaroğullar ve Osmanlı İmparatorluğu hüküm sürmüştür. Safranbolu Kalesinin bulunduğu ve üzerinde Kent Tarihi Müzesinin (Hükümet Konağının) yer aldığı tepe 1196 yılında II. Kılınç Arslan’ın oğlu Melik Muhittin Mesut tarafından alınarak kesin olarak Türk egemenliğine geçmiştir. Selçuklu Devleti Moğol hâkimiyetine girdikten sonra birer birer bağımsızlığını kazanan Türk beyliklerinden Candaroğulları bölgeye hâkim olmuştur. 1326 yılında Süleyman Bey, Safranbolu’yu hâkimiyeti altına almıştır. Osmanlı hâkimiyetine girişi ise 1354 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa zamanında olmuştur. Kısa bir süre el değiştirerek tekrar Candaroğullarının egemenliği altına giren şehir 1423 yılında II. Murat döneminde kesin olarak Osmanlılara bağlanmıştır. 1927 yılında Zonguldak’ın ilçesi olan Safranbolu, 1995 yılında Türkiye’nin 78. İli olan Karabük’e bağlanmıştır.
Tokatlı Kanyonu: Öğretmen evinde yediğimiz öğle yemeğinin ardından Tokatlı Kanyonunu görmek üzere hareket ettik. Kanyon gerçekten bir dünya harikası… Biz vaktimiz dar olduğu için vadide bir yürüyüş yapamadık. Camlı teras’a inerek vadiyi seyrettik, fotoğraflar çektik. Benim için merdivenleri inmek epey zor olsa da camlı terastan vadiyi seyretmek çektiğim zahmete değdi. Vadinin sağında solunda kayalar öyle güzel şekiller almış ki sanki tabur tabur askerler dizilmiş, bizleri karşılamaya gelmiş gibiydi.
Camlı terasın sol tarafında ise İncekaya su kemeri bulunuyor, kemerlerin altından Tokatlı Deresi akıyormuş. Biz yüksekte olduğumuz için dereyi göremedik, ama kemer uzaktan görülüyor. Vadiden karşı tarafa geçmek için teleferik sistemine benzer bir mekanizma kurmuşlar, insanlar bellerine taktıkları bir kemerle, teller yardımıyla kanyonun karşısına geçip başka bir güzergâhtan geri geliyor. Macera sevenler için oldukça etkileyici bir faaliyet.
Safranbolu’nun enteresan evlerinden biri de “tepetaklak” evleri. Evlerin taban kısmı üste, çatı kısmı zeminde olmak üzere inşa edilmiş. Arkadaşlar içeri girdiler, ben yorulmuş olduğum içine giremedim, eşimde benimle bazı güzelliklerden mahrum kaldı. Uzaktan resmini çekmekle iktifa ettik. Arkadaşlar resimleri paylaşmışlar. Resimler hep baş aşağı duruyor.
Tokatlı Kanyonunda biraz vakit geçirdikten sonra Hıdırlık Tepesine doğru hareket ettik.
Şehrin merkezini biraz gezme imkânı bulduk. Hıdırlık tepesinin yakınına otobüsümüz park etti ve gezi rehberimiz ve idarecilerimiz bizleri akşam 8:30’a kadar serbest bıraktılar.
Hıdırlık Tepesinde ikindi güneşinin eşliğinde şehri seyretmek muhteşem bir olay. Yer yer yükselen minareleriyle, enfes mimarisiyle Safranbolu evleri, çarşıları, sokakları bizlere yüzlerce yılın geçmişinden selam veriyor gibiydi. Hıdırlık Tepesinde Gazi Süleyman Bey’in komutanlarından Hızır Bey yatmaktadır. Kabrin hemen sağında Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in torunlarından, Milli Mücadele döneminde çok büyük yararlılıklar gösteren, İstiklal Madalyası sahibi olan ve 1955’te vefat eden Dr. Ali Yaver Ataman’ın kabri bulunmaktadır. Bunlara birer Fatiha hediye eyledikten sonra onların biraz aşağısında Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa’nın türbesinin bulunduğu mekâna geldik. Burada da vefat eden tüm Müslümanlara birer Fatiha gönderdik. Şehrin genel görüntüsüne dair birkaç kare fotoğraf aldıktan sonra tarihi şehir merkezini gezmeye koyulduk.
DEVAMI YARIN...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.